Sevgili dostum Lev Nikolayeviç
Bilmiyorum haberi geldi mi sanada? Çok ciddi bir felaket yaşadık İzmir’de. 100’e yakın canımız gitti. Sebep hep aynı. Çürük ve zayıf binalar! Eminim sende bir çok deprem görmüşsündür dünyada yaşarken. Deprem,daha doğrusu yıkılmış bir binanın altında ölmek ayrı bir korku bizim millet için. Her coğrafyanın insanları ayrı bir felaketten korkarlar. Afrika’da en büyük korku, ebola ve açlıktan ölmektir. Doğu Asya ülkeleri sel ve tsunamiden korkarlar. Amerikalılar fırtına ve kasırgalarda can vermekten korkarlar.
Halbuki ölümün kolayı mi olur? Her ölüm ızdıraplıdır. Mukayeseyi biz kendi kafamızda kurar, en kolayı ölümü isteriz. Az acı çekerek ve çabuk ölüm hepimizin beynine yer etmiştir. Oysa ölümde Allah tarafından gelir. Hayırlı bir ölüm istemek en güzeliyken, kendi kafamızda kurduğumuz ölümü isteyip dururuz. Allah ölümü bile çeşitli şekillerde ve müjdelerle vermiştir hâlbuki. İnancı ve vatanı sebebiyle vefat edenlere şehitlik makamı verir. Deprem, yangın gibi felaketlerde ölenleri de şehit sayar.
Asıl düşünmemiz gereken ölümden sonraki hesap olması gerekirken. Bizler ölümün şekline takılırız. Ölümü bir ceza olarak algilamak ancak mukadderat ve kadere inanmayanların kabul ettiği bir şey.
Elbette insan üzülür ölümle. Yaradılışında vardır sevgi ve acıma. Ateş düştüğü yeri yakar en çok. Kaybetmeyen ancak bir nebze üzülür. İnsan ne ile yaşar? sorusunu bize sorduğunda çoğumuz bilememişizdir. Cevap çok kolaydır. Cevap, sevgidir elbette. Ama neyi ne kadar sevdiğimiz ayırır bizi birbirimizden. En mühim sevgi insan sevgisiyken bizler türlü metaya ve eşyaya sevdalanırız. Birbirimizi sevmekten uzaklaştıran bu zehirli sevgiler bizi, zamanla birer rakip ya da düşmana döndürür. Zamanla acımasız makinelere dönüşürüz. Birbirimizin acılarını görmeyiz ya da görmezden geliriz.
Bu gün magazinsel bir habere denk geldim. Başka bir ünlü sebebiyle bir ün’e ve servete kavuşmuş bir kadının. İzmir depreminin tüm memleketi üzdüğü bu günlerde, yurt dışında Cadılar bayramı denilen abuk sabuk bir bayrama katılışını eleştiriyordu magazinciler. Medyanın fitili ateşlenmesi ile de, halkın sert tepkisiyle karşılaşmış bu suni ünlümüz. Tabi artan baskılar yüzünden sosyal medya sayfasından bir açıklama paylaşmış.
Demiş ki özetle : Beni yargılamayın. İnsanların özel yaşamlarına karışmayın. Ben ekonomik olarak destek sağlıyorum. Ama söylemiyorum
Yani ünlümüz diyor ki sevgili dostum. “Benim acıya ortak oluşumu paramla sağlıyorum. Ama özel hayatımda keyfime göre yaşamaktan, eğlenmekten de geri kalmıyorum. Üç gün dişimi sıkamıyorum. Cadılar bayramı yılda bir kutlanıyor sonuçta. Kaçıramazdım. O sözde korkunç kostümleri giyip, dudağının yanından kan sızan vampir kıyafeti giymiş eğlenen arkadaşlarımı yalnız bırakamadım”
Yani bu değişik insan. Yara sarmayı ancak para göndermek olarak anlamış. Fakat yanlış anlamış. Bence durumu darda olup, göndereceği hiç bir şey olmayan binlerce fakir fukara duaları, bu ünlünün gönderdiği yardımı ikiye katlar ( Tabi Allah bilir ama benim fikrim bu. Soyut bir mevzu isteyen tartışsın )
Tabi bu dediklerim sadece bu suni ünlü için geçerli değil. Para ya da iki battaniye gönderip zerre üzülmeyen göstericilere de gelsin bu göndermelerim. Oradaki depremzedelere can-ı gönülden üzülüp, bir 10 liralık mesaj atan. Ya da evinden bir battaniye gonderirken batraniye’nin bir köşesine iliştirdiği kağıda, ” dualarımız sizinle. Çok geçmiş olsun” yazan insanlara selam olsun buradan.
Görüyorsun işte dostum. Mesele hep insan olmakta. Herşeyiyle insan olmakta. Allah bize birlik beraberliğimizi devam ettirmeyi, başkasının açısı ile hemhâl olmayı, merhamet ve acıma duygumuzu katlayarak büyütmeyi nasip etsin dostum.
Haydi sağlıcakla kal sevgili dostum
-Tevfik Sadi