YERALTINDAN NOTLAR, DOSTOYEVSKİ, DÜNYA KLASİKLERİ, 1864
“O sıralar ancak yirmi dört yaşındaydım. Hayatım o zaman bile sönüktü, derbederdi; yabani sayılacak derecede bir başımaydım. Kimseyle arkadaşlık etmiyor, konuşmaktan kaçıyor, gitgide daha çok kabuğuma çekiliyordum. Vazifemde, çalıştığım dairede kimsenin yüzüne bakmamaya gayret ediyordum; meslektaşlarımın bana yalnız acayip bir adam olarak değil –hissettiğime göre– aynı zamanda tiksintiyle baktığını da gayet iyi görüyordum. Bazen, “Neden benden başka hiç kimse kendisine tiksinerek bakıldığını hissetmiyor?” diye bir soru geliyordu aklıma. Memurlarımızdan birinin iğrenç, rende gibi delik deşik, eşkıyaya benzeyen bir suratı vardı. Benim böyle münasebetsiz bir suratım olsa kimseye bakamazdım sanırım.En büyüğünden en küçüğüne kadar dairemizdekilerin hepsinden nefret ediyor, onları küçümsüyordum, ama aynı zamanda onlardan korkar gibiydim. Bazen birdenbire kendimi hepsinden üstün gördüğüm olurdu. Bu hal bana durup dururken geliyordu; ya küçümsüyor ya da kendimden çok üstün görüyordum. Fakat küçülürken de, kendimi herkesin üstünde gördüğüm anlarda da her karşılaştığım kimsenin önünde bakışlarımı yere indiriyordum. Hatta bazen filan adamın bakışına dayanacak mıyım diye denemeler yapar, yenilen, gözlerini ilk kaçıran hep ben olurdum. Bu beni kudurtacak derecede üzüyordu.”