Geçmişe dönüp bakmak sanki bir aynaya bakmak gibi. Olduğumuz, olmadığımız ve olamadığımız tüm rollerin en gerçekçi ve yaşayan suretidir, geriye dönüp bakınca mazimiz. Geçmiş, yine sanki bir kitabın özetini çıkarmak gibi. Belleğimize kazınmış tüm acı ve sevinçlerin vesikalık halleri, bir sanal albüm olarak beynimizin bir köşesinde sürekli açılmayı bekliyor. Kapağını kaldırdığınızda bir an da tüm albümün yapraklarınızı aralamaktan alıkoyamazsınız kendinizi.
İşte o albümün acılı yaprakları ,sizi şuanki halinize ulaştıran en kıymetli lekelerdir. Bu lekeler sizi geçmişte kirletmiş olsa da bugün, sizin kendinizden memnun olmanızı sağlayan gurur nişanlarıdır.
Artık hissetmediğiniz her acı anı, sizin en gerçek olduğunuz şuanki halinizi dimdik ayakta tutar. Fakat yüreğiniz soğuktur artık. Onlarca, yüzlerce hatta binlerce sorgu ve analizin tükendiği güne ulaştığınızda, artık beyhude yorulmuşlukların ağırlıklarınıda üstünüzden atmışsınızdır. Gelecekten mevcut beklentileriniz yoktur. Sadece uyandığınız hergün en çok kendinizi önemsemek, varabildiginiz en yüksek mertebedir.
Beklentisi en aza indirgenmiş bir hayat, bize dünyalık bir cennet kazandırır.
Tablo: Edvard Munc / Kaygı / 1894