Boşluk doldurma sanatı diye bir sanat var. Fakat bu sanat, aynı “sanat için sanat” anlayışı kadar boştur.
Kendin çal kendin kafasında, estetikten, faydadan ve kısa vadeli bir kandırmacadan ibaret. Gönülde açılan boşlukları ne muhteviyata ne de fiziksel hiç benzeşiklerle kapatmaya çalışıyoruz. Halbuki açılan her boşluğun sahibi, kaybettiklerimiz ya da gidenlerdir. O boşluğun oluşturduğu alanı hemen doldurma çabamız aslında beyhude bir gayrettir.
Ben bilurim ki, bu boşluklar, aynı insan vücudunda ki kanayan yaralar gibidir. Belli bir süre akar, fakat sonradan vücudun kendini onarma mekanizması devreye girer. İyileşmek için belli bir zamana ihtiyaç duyan yara, o vaktin sonunda kapanır.
İşte ruhsal boşluklarda böyledir. Zamanı bir ilaç hükmünde görür ve kullanır. Önemli olan, yaranın iyileşeceğine olan inancı kaybetmemesidir insanoğlunun..