Oniki kızgın adamdan biri sen olsaydın..

0
1512

Uzun zamandır izlemek istediğim bir filmdi “12 kızgın adam” Sonunda izledim dün akşam. Evet film övüldüğü kadar var. Özellikle içerdiği tema ve kavramlar bakımından çok zengindi. Filmde, aile, suç, toplum, önyargılar, kalıp yargılar, mantık ve sezgi sarmalı ile çevrelenmiş kurgu, izleyenleri hiç sıkmadan filmi sonuna kadar izletiyor.

Filmin konusuna gelince..

Film, kasten cinayetle suçlanan 18 yaşındaki bir gencin davasındaki jürinin karar alma sürecini anlatıyor. Davada, babasını bıçaklayarak öldürmekle suçlanan bir genç ve olaya tanıklık eden iki kişinin ifadesi bulunmaktadır. Birbirini tanımayan 12 jüri üyesinin kararıyla dava sonuçlanacaktır. Jürinin kararı sonucunda çocuk suçlu bulunursa elektrikli sandalye ile idam edilecektir. ( Filmi izleyin ki benim incelememe katılacak mısınız görelim )

Öncelikle filmde bir tane bile kadın oyuncu yok. Bu size ilginç gelebilir. Ama hiç ilginç gelmesin çünkü o yıllarda Amerika da kadınlar daha hakettiği yerde değiller. Bu sebeple kadının jüriliğine güven yok.

Filmin kilit jürisi elbetteki 8 numaralı jüri. Çünkü odaya girdikleri andan son ana kadar, cinayetle suçlanan gencin suçsuz olduğunu savunup zor olsa da herkesi ikna ediyor. Filmdeki ikinci kilit jüri de 9 numaralı jüri. Bu ihtiyar kurt’un dikkati ve gözlem yeteğinj odada ki herkesten yüksek. Bu sebeple 8 numaralı jüriye desteği veren o oluyor. Filmde kalıp yargı ve önyargıyı destekleyen 2 jüri var. Bunlarda 3 ve 10 no’lu jüriler. İkisi de suç, toplum, gelenek ve karakter konusunda çok katı bir mizaca sahip. Özellikle 3 numaralı jüri’nin oğluyla olan kopukluğu, bu jürinin tüm genç adamların suçlu olduğuna dair bir genelleme yapmasına  neden olmuş.

Burada benim dikkatimi çeken bir şey var. O da o dönemde ki jüri üyelerinin sadece ceza ve savunma avukatının performansı ve delillere bakarak karar vermeleri. Yani sadece seyirci kalıyorlar. Kendi başlarına bir mantık,sezgi ve şüpheci bir sorgulama yapamamaları. Durum böyle olduktan sonra jüriye ne gerek var ki? Hakimler bu işi zaten yapabilir meziyete sahip. Burada jüriden beklenen daha derin bir sorgulama yapmaları. Fakat seçilen jüriler bu konuda ne adalet ne de insan hayatını pek gözetecek tipler değil. Özellikle 7 numaralı jüri’nin maça yetişme telaşı filmin tamamına yayılıyor.

Filmin 8 numaralı jürisi ilk etapta çekimser olduğunu söylese de, bir zaman sonra çocuğun suçsuz olduğuna dair bir tavır geliştirip, diğer jüriler üzerinde ciddi psikolojik baskı kurdu. Öyle ki yine 8. jüri kesin olarak görülen fikirlerin doğruluğunu sorgulayarak hareket ederek “Seni öldüreceğim” sözünün bir tehdit değil, durumsal söylenen cümle olabileceğini ispatlamak için 3. jüriyi kışkırtmıştır ve istediği sonuca ulaştı.

Sonuç olarak 8 numaralı jüri, zaman içinde diğer jürileri tek tek etkileyerek çocuğun ölüm cezasından kurtulmasını sağlamış oldu. Film çocuğun cinayeti gerçekten işleyip işlemediğini gösteren hiç bir sonuca götürmedi seyirciyi. Jüriler verdikleri karar sonucunda belki masum bir çocuğun hayatını kurtardı. Belki de bir suçlunun hatta katilin cezalandırılmadan topluma geri dönmesine neden olmuşlar. Ne kadar ince bir çizgi değil mi? Çocuğun yetişmesi ve suç trafiğine bakınca bu bireyin hayatı boyunca suça yakın olacağı belli. Belki de hayatı boyunca kim bilir kaç kişiye zarar verecek! Ama işte burası değil mevzu. Babasını öldürmediğine dair oluşan kanaat, onu hayatta bırakıyor.

Valla bana gelince ben o jürinin içinde olan biri olsam. Fikrim “suçlu” olurdu. Neden mi? Ben çocukluğumdan beri sürekli dayak yemiş, şiddet görmüş bir çocuğun topluma verebileceği zararı ve faydayı hesaplardım. Ortada kararsız kalırsam da fikrim yine suçlu olurdu. O çocuğu o hale getiren baba zaten hakettiğini bulmuş. Topluma arkasında bırakacağı kötü bir veliahta da milletin ihtiyacı yok!

İyi ki hakim ya da ceza avukatı olmamışım. Peki filmi izleyenler sizin fikriniz ne olurdu? Suçlu mu yoksa suçsuz mu?