Aile kurumunun günümüz sureti ve açmazları

0
1691

Babalık ve Annelik..

Binlerce yıldır süregelen cinsel bir ihtiyacın sonunda kadın ve erkeğin dünyaya yeni bir canlı hediye etmesiyle aldıkları sıfatlar..

Yani daha doğrusu, bu ufacık canlının bu iki cins’e yepyeni anlam ve sorumluluklar yüklemesi, maddi ve manevi bir bütünlüğün adına “aile” dediğimiz kurumun doğmasına neden oluyor.

Aile demek birlik ve beraberliğin temeli olduğu, içinde bir çok mesuliyeti ve dsiplini de kabul etmek demek de oluyor aynı zamanda. Bu kabul, kadın ve erkeğin bir takım kurallara uymaya mecbur kılıyor.

Baba ve anne aynı evin içinde hem bireyselliklerine hem de almış oldukları statüye göre iki ayrı uyum geliştirmeleri gerekiyor.

Kadının annelik sorumluluğunda ortaya koyacağı performans, ailenin sağlıklı yürümesinde en temel faktör. E tabi babanın da kendine düşen ana görevleri istikrarlı sürdürmesi kaçınılmaz bir durum.

Anne ve babanın görev ve sorumluluklarına aykırı davranmaları halinde ortaya çıkan sonuçlarda farklı değerlendiriliyor. Baba böyle bir durumda genelde alttan alınan daha mazur görülürken,( ataerkil anlayışla ) anne’nin hata ve yanlışları daha hayati olarak görülüyor.

Tarihte kadına ve anneliğe olan bakış açısı, kadına daha ağır sorumluluklar yüklemiş. Çalışmayan kadına ev hanımı ismi verilirken, kadının genel anlamda evin hizmetkarı olarak görülmesi yaygın bir anlayışı beraberinde getirmiş. Baba yalnız dısarıda çalışıp akşam eve gelip istirat ederken, annenin böyle bir istirihat vaktinin olmamasını kimse önemsememiş, hatta evde sanki akşama kadar boş boş oturan bir kadın olarak değerlendirilmiş, kücümsenmiş..

Fakat işte bu gidişat yaşadığımız yüzyılın son 30 yılında geniş ailelerin dağılması, daha iyi ekonomik şartlarda yaşama arzusu, kentleşme ve kadının iş hayatına atılmasıyla baştan aşağı değişmiş..

Kadın artık hem ev hem de iş hayatını bir arada sürdürme telaşına kapılmış ve bu zorlanmanın etkisiyle artan stres sürecini daha derinden yaşamaya başlamış. Erkeğine ve çocuklarına ayıracağı zamandan verdiği ödünü, evine bir bakıcı, bir temizlikçi kadın tutarak kapatmaya çalışmış. Kadının bu tutumunun doğruluğu ve yanlışlığı dünyada ki ve ülkemizde uzman sosyologlar tarafından belki binlerce kez sorgulanmış, ortaya çıkan sonucun en büyük zararını yine çocukların gördüğü gerçeği ortaya çıkmış. Bu zararın içeriğine detaylıca bakıldığında, anne sevgi ve ilgisini yeterince görememiş çocukların mutsuz ve özgüvensiz bir geleceğe sürüklendiklerini, huzur, sevgi, saygı, birlik beraberlik gibi kavramlardan uzak yaşamalarının karakterlerinin sağlıklı gelişmediğine şahit olmuşuz.

Çocuk, anne ve babadan alamadığı ilgiyi, maddi ve ticari bir çok tatmin araçlarıyla gidermeye çalışmış, mutlu olmayı sadece elde ettiklerinin fazlalığı sanmış, anne ve babayla ilişkilerinde ben merkezci bir süreç geliştirmiş.

Dsiplin, sorumluluk, merhamet, yardım gibi bir çok insani duygudan mahrum kalan çocuk, artık küçük yaşına rağmen büyük insanlar gibi davranmaya, ceza ve ödül yaptırımlarının avantajını yaşama gayreti içine girmiştir.

Ortaya çıkan bu sıkıntılı tabloda kurtacı olarak öngürülen kurumlarsa, kreşler ve ana okulları olmuş. Aileler çoçuklarının eğitimi ve gelişimi noktasında tüm sorumluluğu bu kurumlara bırakmıştır.

Kreş ve anaokulunda yetişen çocuk, bu kurumlarda bir çok eğitim ve öğretimi almış olsalar da, anne ve baba gözetiminde desteklenmedikleri için kimsenin farketmediği gizli bir iç yalnızlıyla mücadele etmeye başlamıştır.

Anne ve baba işten çıktıktan sonra çoçuğu kreşten alıp eve geldiklerinde ise çoçuklarına ayıracakları zamanı, yorgunlukları ve kendilerine zaman ayırma istekleri sebebiyle en aza indirgemiştir. Böylece çocuk için aile kavramı, herkesin kendini düşündüğü mecburi bir birlikteliğe dönüşmüştür.

Bu arada kadının iş kadını sıfatının yanında ev kadınlığı sorumluğu devam etmiş, yemek yapma, temizlik, bulaşık gibi görevlerinde de aksamalar yaşanır olmuş, erkek bu durum sebebiyle, eşini eleştirmeye başlamış, memnuniyetsizliğini her fırsatta dile getirmeye başlamıştır.

Kadın da bu durumda erkekten, hem erkek hem de baba olgusu konusunda daha fazla sorumluluk alması gerektiği fikrini ortaya koymuştur. Erkekten beklentileri arasında ev işlerine ortak olması, cinsel ilişkiden kaçınması, yemek konusunda kendisinden bir beklenti içinde olmaması, çocukla daha fazla ilgilenmesi gibi bir çok başlıkta yardım görmek istediğini belirtir olmuştur.

Tabi erkek, kadının bu beklentileri karşısında başta ciddi bir itiraz eylemine girmiş, fakat sonradan mecburi bir anlayış gösterme algısına teslim olup, o güne kadar yapmadığı ve yalnızca kadın işi olarak gördüğü bir çok alanda gayret göstermeye başlamıştır.

Yani kısaca erkek, artık sadece bir baba değil babalık yapması gerektiğini anlamıştır. Babalık kavramı çok geniş bir kavramdır. Bu kavram başta coçukla ilgilenmek olarak başlamış, zamanla evde kadının yaptığı her işe ortak oluşuyla devam eder hale gelmiştir.

Kadın, erkeğin ev işlerine ortak olmasıyla rahatlamış, süreçten duyduğu memnuniyeti, başta eşiyle sonra da çevresiyle paylaşır olmuştur. Erkeğin bu yardımı zaman içinde erkeğin ana sorumluluklarına dönüşmüş, görevde gösterdiği rehavet ve hatalar yüzünden eşi tarafından sürekli eleştirilmeye başlamıştır. Bu durum erkeğin de hem baba hem de bir erkek olarak stres ve gerilimini yükseltmiştir. Geçmişinde yapmadığı ev işleri, çoçuk bakıcılık görevi kendi içinde bir çatışmayı doğurmuş, ataerkil anlayış sürecinden muaf kalışı sebebiyle eşiyle ilişkisinde de çeşitli huzursuzluklar yaşamaya başlamıştır.

Günümüz aile kavramı yukarıda ki tabloya bakıldığında hiç iç açıcı bir durum değildir. Aslında bilakis evliliklerin zedelenişi, eşler arasında görev ve rol kavgakarı nedeniyle boşanmaya doğru giden bir çatırdama sürecine girmiştir.

Tüm bu sorunların giderilmesi noktasında tek çözüm aslında kadının çocuğunun bebeklik ve en azından 0-7 yaş aralığındayken çalışmaya ara vermesidir. Tabi bunun gerçekleşmesinde kadının çocugunun gelişimi için onun yanında olması gerektiğinin idrakine varması şarttır. Bu sürece ilave olarak erkeğin de ekonomik anlamda evini ve eşini rahat ettirebilecek bir düzeyde olması olmazsa olmazlardandır.

Kadınlar günümüzde artık her alanda başarı kazanarak adlarını en az erkekler kadar duyurabilmişlerdir. Fakat kadının seçeceği işin ev de eşiyle ortak olduğu görevleri yerine getirmesine mani olmayacak kolaylıkta olması da önemlidir.

Hem beyin hem de bedensel olarak ağır işlerde çalışan kadınların evine gerekli özeni gösteremediği de çok bilinen bir gerçektir.

Bu konuda Nurettin Topçu,( akademisyen fikir adamı ) kadının her işte değil, belli mesleklerde çalışmasının daha iyi olacağı konusunda bir iddia da bulunmuştur. Bu meslekler başta öğretmenlik ve sağlık sektörüdür. Topçu’ya göre bu iki meslek hem çok kutsal hem de kadının itibarıyla uyumlu iki meslektir. Kadının eğitim ve öğretim konusunda ki becerisi erkeklere oranla daha yüksek bir noktadadır.

Günümüzde aile kurumuna ve cocuk gelişimine önem veren bir kadının seçeceği meslekler geçmişte ki her dönemden daha fazla önemlidir.

Anne baba ve çocuk üçgeninde ki aile yapısının sağlıklı bir yol izlemesi için, devlete dolayısıyla da Aile ve sosyal politikalar bakanlığına köklü ekonomik ve aile birliğini koruyup kollkayıcı bir takım yeni reformlar düzenlemeler yapması da mecburidir.

Kadının anne, erkeğin baba sıfatını layıkıyla yerine getirebilmesi için atılacak adımların bir an önce atılması mecburidir. Yoksa gelecekte elimizde bir çekirdek aile kavramı da kalmayacaktır..