Kulüpler, borç girdapları, ve kahraman taraftar payesi üzerine..

0
1210

Ciddi tezatları, iç içe yaşayabileceğiniz tek ülke Türkiyedir bence. Bu durum tüm konular ve alanlar içinde geçerlidir.

Toplum olarak bunu nasıl başarıyoruz bilmiyorum..

Bu ülkede söylemlerle eylemler arasında ki farklıllıklar aralarında muazzam uçurumlar barındıran vadiler gibidir..

Dün akşam Fenerbahçe’yi içine düştüğü buhrandan kurtarmak isteyen bir başkanın verdiği mücadeleye şahit oldum, Ilıcalı’nın TV8 kanalında. Yine Acun’un organize ettiği, çeşitli ünlü simaların,oyuncuların, şarkıcıların fener’e destek olmak için gönüllü katıldıkları bir programdı bu..

Amaç, hem ekonomik hem de sportif anlamda tarihinin en kötü dönemini yaşayan Fenerbahçe’ye can suyu vermek, moralini düzeltmek ve taraftarla olan bağı kuvvetlendirmekti.

Gece güzeldi. Fenerbahçe, TV8 ve FBTV’de gerçekleştirilen ortak yayınla desteklenen kampanyada, kısa sürede 400 bin SMS atıldı, 45 binin üzerinde de bireysel forma satışı gerçekleştirildi.

Şimdi ise yazının başında bahsettiğim “tezatlıklar’ ve söylem eylem uyuşmazlığına bağlamak istiyorum konuyu.

Ali Koç, yakın bir dönemde, başına geçtiği Fenerbahçeyi Aziz Yıldırım’dan daha üst bir noktaya taşımak için, hatta dünya takımı yapma arzusyla kulübün başkanı olmuş, kendisine inanan milyonlara, harika vaatlerde bulunmuştu.

Koç’un kulübün başına gelçişinin 2 temel nedeni vardı. Birincisi, Ali Koç’un tartışılmaz Fenerbahçeliliği. İkincisi de Türkiye’nin en zengin adamı olmasıydı.

Ali Koç ilk seçildiği zaman, taraftar tüm taraftarlar başkandan neredeyse Ronaldo’yu bile transfer etmesini isteyecekti o mutlulukla.

Rüya takım kurulacaktı. Para artık önemli olmayacaktı taraftar için. Zaferlerden sarhoş olunacak, dünya kulübü olmanın miladi başlangıç yılı da, Koç’un başkan olduğu yıl olacaktı.

Fakat tüm taraftarlar, zaman içinde, paranın her şey olmadığını çok acı bir sezon tecrübesi ile öğrenmiş oldu. Yanlış teknik direktör seçimi, rüya takım beklenirken tanınmamış fakat maliyeti çok yüksek bedellere gelen, pahalıya alınan futbolcular, Ali başkan’a yöneticilik hayatında belki de  hiç yaşamadığı bir başarısızlığı kulüp yöneticiliğinde yaşatmış oldu.

Ve sonunda, gelinen bu acı nokta da tek çıkar yol ve tek çözüm, taraftara gitmekti ve gidildi. Fener ol kampanyası, takıma ve başkana olan güveni sarsılmış taraftarda kullanılmışlık hissi yarattı ilk an da. Fakat yapacak bir şey yoktu. Taraftar, takımın herkesden fazla kendisinin olduğunu gayet iyi biliyordu. Başkanlar gelir gider, yöneticiler gelir gider, direktörler gelir gider fakat taraftar gitmezdi, gidemezdi…

Ben şu yaşadığım hayatta, yaşım itibariyle geçmişte bir çok kulübün çok zor ekonomik sıkıntılar yaşadığına şahit oldum. Her kulüp, destek için taraftarından maç bileti dışında bir çok alanda sorumluluk almasını istemiştir. 2000 li yılların başı ve ortalarında futbol sektörü çok büyük bir ticari sektöre dönüşmü,  4 büyükler muazzam ve gereksiz harcamalar yapmaya başlamış, taraftar memnun olsun diye dünya para harcayarak astronomik rakam isteyen futbolcuların oyuncağı haline gelmişlerdi. İzlenen bu yollar, büyük ve küçük demeden bütün takımları borç bataklarına sürüklüyordu.

Meselâ kulüp borcu deyince, Türkiyede ki tüm kulüp taraftarlarının aklına gelen ilk kulüp Galatasaraydır. Galatasaray, sportif anlamdaki başarılarla, son 20 yıla damga vururken bile,l ekonomik anlamda buhranlı günleri yine aşamamıştır.

Galatasaray kulübü, bu süreçte, yaşadığı şampiyonluklar ve yurt dışı başarılarını vitrin olarak göz önünde tutup, taraftarından ekonomik anlamda destek istiyebiliyordu rahatlıkla. Taraftar : “Para yokken bu kadar başarı varsa, bir de paramız olsa neler yaparız” heyecanlarıyla kulüplerine ekonomik destek oluyorlardı.

Yine bir başka örnek,  Aziz Yıldırım dönemiydi.. Aziz başkan sportif anlamda başarıya, taraftarı hiç bir zaman tam anlamda ulaştıramazken, kulubü ekonomik anlamda büyütüyor, tesisler kuruyor, stadını kendi yapıyor ve diğer sportif branşlara yatırım yapıyordu.

Son verdiğim iki örnek, yani Fenerbahçe ve Galatasaray yönetim biçimleri bile futbolda  ne kadar farklı tezatlar yaşadığımızın göstetgesi. Üstelik, hem kulüplerin kendi içinde hem de diğer kulüplerle hiç bir şekilde yönetimsel anlamda benzeşmemesi de çok enterandır.

Ben bir Galatasay taraftarıyım. Yazımın ortalarında Galatasaray’ın borç batağında ki süreçlerini değinmiştim biraz. Galatasaray taraftarının parası bol başkan arayışlarına da şahidimdir o dönemde ( Aziz Yıldırım “rol modeldi o dönemler )

Fakat o zor dönemde bile Galatasaraylı yöneticilerin taraftarından, kombine bilet satışı, tribün geliri, forma satışları dışında özel geceler oluşturup, ünlü simalar ve sanatçılar üzerinden para istediğine şahit olmadım. Benim anlayışımda futbol ve yarattığı sektör, artık tatminsiz, hazımsız ve doyumsuz bir ticari kuruma dönüştü zaten çoktandır.

Açık konuşmam gerekirse bugün benim tuttuğum kulüp, Fenerbahçe gibi kalkıp böyle geceler düzenleyip, “GS yaz bilmem kaça gönder” gibi kampayalar yaparsa en ufak bir yardımda, tek kuruş destekte bile bulunmam. Zaten bütün gücünü taraftardan alan bir kulübün, taraftarının, asgari ücretli, memur ve köylü sınıfın çalıştığı işlerde kazandığı helal parayı çar çur etmesini de kimse kabul edemez. Bu durum mantığa da vicdana da terstir.

Elbette ki şampiyon olunamayabilir. Nasip kısmet meselesidir. Sakatlıklar olur, futbolcu ve direktörler uyum sorunu yaşayabilir. Fakat tatmin edici futbol ve minimum borçlu bir kulüp olmayı başaramayanlar, bu durumun bedelini de ceplerinden ödemelidir.

Bu fikrim, tüm kulüpler için geçerli. Bugün, Fener olur yarın Galatasaray. Ya da Bursaspor olur farketmez, hepsinin başından geçebilir.

Ülkede işsizlikten, enflasyondan, soğan ve patatesten yakınan anlayışın, hiç bir hayati özelliği olmayan, yaşamsal bir mecburiyet olmayan bir sportif oyun olan futbol üzerinden, halktan taraftardan yardım istemesine seyirci kalmaları da enteresandır!

Belli bir ekonomik güce sahip olan zengin sınıftan gelme kulüp yöneticilerinin, kendi başarısızlıklarını sürekli taraftardan gelecek Sms destekleriyle kapatmaya çalışması. Ve taraftarında bu desteğe cevap vermesi, bu zihniyetin değişmesine de en büyük engeldir.

Umarım Fenerbahçe’nin bugün içine düştüğü ekonomik ve sportif sıkıntı, diğer kulüplere bir takım dersler çıkartır..