Vedası cebinde gezer insan..

0
1385

Vedalar, bazen erken çağrılır, bazen geç..

Vedaların gerekli olduğu haller,sadece mecburiyetlere dayalı değildir. Veda, arada mecburiyetlerin bile haberi olmadan gerçekleşir.

Veda eden aslında kendi hayatının belki koca bir bölümünüde azat eder kendinden. Veda insanı ayırır evet ama bu süre yalnızca doğacak boşluğu yine kendisi doldurana kadardır. Neyle doldurabileceği, nasıl doldurabileceği gibi sorulara takılmaz o an insan.

Veda, bir kader gibi yazılmıştır. Günü, saati hatta saniyesi belirsiz. Gelir, vurur, öldürür ve tekrar diriltir..

İnsan çoğu zaman umduğunu bulduklarına bile, sırf kendi varlığına duyduğu saygı sebebiyle veda edebilir. Veda edenler veda ettiklerini hiç bir zaman unutmazlar fakat bu zaptedilemez hissizleşme hali, geçmişte yaşanan tüm güzel anları hayalleştirir. Verilenler ve alınanlar ( eşyalar ) somut bir meta halinde saklanır fakat bu sadece geçmişe duyulan saygı sonucudur.

Veda ettikleriniz sizin için çok değerlidir fakat bu veda ettiklerinizin, size aynı değerle bakıldığı anlamına da gelmez. İşin içinde bir yerlerde, mutlaka bir gönül kırıklığı vardır. Kimisi böyle bir kırıklığı yaşamadan da çok cılız ama çok sarsıcı bir vedayı gerektirecek bir incinme ile ayrılma ya da bir kopma duygusu yaşayabilir. Değer ve kıymetin ölçüsünün beklentilerin altında kalması, insanı yalnızlık denilen girdabın içinde amansız bir hayatta kalma mücadelesine iter. Yani insan tüm yaşanmışlıklarında kıymet dediğimiz sahiplenmeyi, belki çok gizliden büyütülmüş gizli bir karşılıklı doyum kurgusuna dönüştürür. Verilenlerin karşılığında alınanlar çok cüzi bir düzeyde kalırsa insan kendi kıymetini ve egosunu hatırlar.

Aşık Veysel’in dediğine benzer bir durumdur bu: “Güzelliğin 10 par etmez bende ki bu aşk olmasa.” Evet insan verdikçe büyür ama bu büyüme insanın zamanla kendinden geçmesiyle sonuçlanabilir.. Olmak üzereymiş, oluyormuş, yolunda gidiyormuş gibi olan süreçler aslında insanın gayet farkında olduğu ama komple korkunç bir kaybetme korkusunun etkisiyle, hasır altı edilen geçiştirmeler gibidir.

Kafka da bu durumu : “Olmamasına razıyım: oluyormuş gibi olmasın yeter” diyerek tanımlar. Oluyormuş gibi olan her yaşanmışlık, insanın ömrü boyunca karşılaşacağı bir danışıklı dövüş misali oynanır durur..

Veda vaktini tayin edişiniz ve akabinde eyleme geçtiğiniz an, belki yalnız kendi yolunuzu, belki de veda ettiğiniz insanın yolunu seyrini değiştirecek an’dır.

Veda ederken yolunu kaybedenlerden olmama dileğini her daim cebinde gezdirmeli insan..

– Tevfik Sadi