Güldüren şey / Henri Bergson

0
467

Güldüren Şey.

Çok kere derler ki bizi güldüren şey, insanların küçük kusurlarıdır. Bu fikirde geniş bir hakikat payı olduğunu teslim ediyorum; ama tamamıyla doğru bir fikir olduğuna inanamıyorum. Çünkü her şeyden önce kusurların küçükleriyle büyükleri arasında ki sınırın çizilmesi kolay değildir. Belki de bir kusurun hafif olması güldürmüyordur da bizi güldürdüğü için hafif geliyor. Gülünç olma ve kendimize güldürme kadar hiçbir şey bizi insafa getirmez. Hatta daha ileri giderek denebilir ki ağır olduklarını bildiğimiz halde bizi güldüren kusurlar vardır. Mesela Harpagon’un cimriliği gibi. Nihayet, söylenmesi biraz ağır gelse bile itiraf etmeli ki insanların sade kusurlanna değil, bazen meziyetlerine de güleriz. Mesela Alceste’e bunun için gülüyoruz. Dene cek ki burada gülünç olan Alceste in namusluluğu değil, namusluluğun onda aldığı hususi şekildir. Evet, Alceste teki garabettir ki onun namusluluğunu gülünç yapıyor, önemli olan nokta da buradadır. Nihayet şu sonuca geliyoruz: gülünçlük, kelimenin ahlaki manasıyla, her vakit bir kusurdan gelmez ve eğer hafif bir kusur görmekte israr ediliyorsa bu kusurun hafifini ağırından ayıran açık farkın gösterilmesi lazımdır. Hakikat şu ki gülünç olan kimsenin ahlâki hiçbir kusuru olmaz da sadece cemiyetle uyuşmayan bir hâli olabilir. Nitekim Alceste’in karakteri tam namuslu bir adamin ka rakteri olduğu hâlde cemiyet hayatına uygun bir karakter değildir. Gülünç olması da bundandır. Hattä katı bir fazilet yumuşak bir fezahatten daha kolay gülünç olabilir. Çünkü cemiyeti kuşkulandıran şey katılıktır. Alceste’de de bizi güldüren hal onun katılığıdır. Katılık namuslulukta olsa bile yine gülünçtür. Çünkü kendini cemiyetten ayıran herkes gülünç olur. Gülünç olma, ekseriyetle bu ayrılmadan gelir. Gülünçlü ğün çok kere âdetlere, fikirlere, cemiyetin peşin hükümlerine bağlı olması da bun dan anlaşılır.

(Gülme, Komiğin Anlamı Üzerinde Deneme, syf 87)

Henri Bergson