Benim çocukluğumda( 1980 ler ) her ticaret erbabının ve her esnafın dükkanının görünür bir yerinde,ya bir “Bismillahirrahmanirrahim” yazısı. Ya bereket duası. Ya da esnafın uğraştığı meslekle ilgili bugün bizim, “misyon” ve de “vizyon” dediğimiz tanıtım yazılarının şiirsel hali sayılabilecek sözler olurdu.
O dönemler ticaret dediğimiz şey, yalnızca kâr amaçlı olarak kurulan işletmeler değildi toplumun gözünde. Saygınlık,adalet,anlayış ve yardımsal amaçlı olarak kullandığı bir çok sıfatın çok önem arzettiği ticarethanelerdi. Bunun sebebi Peygamber efendimizin ticaretle meşgul olması ve Hak ve terazinin yanlış kabul etmeyen iki erdem sayılmasıydı.
Belki her esnaf,dükkanının bir köşesine iliştirdiği karınca duasını,bereket duasını ve Ayetel kürsiyi orjinal dilinde okuyamazdı ama, o duanın varlığının dükkanına bereket getireceğine mutlaka inanırdı.
Bugünse artık bu tip dindar ve mütedeyyin zihniyette pek esnaf kalmadığından,bu kültürel alışkanlık da sona erdi.
Tabi ki Büyük AVM’ler ve Hipermarketlerde böyle bir şeyin yaşamasını ve yaşatılmasını beklemiyorum. Ama ne biliyim. Küçük esnaf da, bir terzi dükkanında,bir nalbur da,efendime söyliyim bir fırında,duvarda küçük bir karınca duası yazısı görsem nasıl da mutlu olurdum…
Bilmiyorum.. Belki Anadolu’nun köylerinde ya da doğuda bu anlayış devam ediyordur. Eğer ediyorsa da ne mutlu olanlara.. Umarım onlar,inançlarının seviyesini bir nebze gösteren bu eski ritüele sahip çıkmaya devam ederler.
Şimdi bende,internette bu konuyla ilgili. Yani eski zamanların esnaflarının, dükkanlarının duvarlarına astığı yazılardan bir kaçına denk geldim,yaptığım ufak araştırma da. Bakın bakalım neler yazarmış o yazılarda..
Bir dükkânda :
Her sabah Besmeleyle açılır dükkânımız.
Hakk’a iman ederiz, Müslümandır şanımız.
Eğrisi varsa bizden, doğrusu elbet sizin.
Hiylesi hurdası yok, helalinden malımız.
Müşterilerimiz velinimet, yaranımız yarimiz.
Ziyadesi zarar verir, kanaattir kârımız.
Bir aşçı dükkânında:
Her taamın (yiyeceğin) lezzeti ta ki dimağdan (beyinden) çıkar,
Tuz ekmek hakkını bilmeyen akıbet(sonunda) gözden çıkar.
Balıkçı dükkânında:
Ehl-i aşka müptelayım(tutkunum) nemelazım kâr benim,
Mal ve mülküm yoktur amma kanaatim var benim.
Bir helvacı dükkânında:
Dolandım misl-i cihan(cihan misali) bulamadım başıma bir tane tac,
Ne eğride tok gördüm ne doğruda aç.
Bazı dükkânlarda:
Dükkân kapusu Hak kapusu, Hakkına yalvar,
Çeşmim (gözyaşım) gibidir çeşmeleri akmasa da damlar.
Bir şekerci dükkânında.
Sade pirinç zerde olmaz bal gerektir kazgana (kazana),
Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana.
Bir dükkânda:
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah (iğrenmek, diksinmek),
Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah.
Bir dükkânda:
İlim ve sanattan haberdar olmayanlar aç olur,
Müflis (iflas eden) ve bîvâye(yoksul) kalur, herkese muhtaç olur.
Berber dükkânında:
Her seherde besmeleyle açılır dükkanımız,
Hazret-i Selman Pak’tır pîrimiz üstadımız.
Lâfla dükkân açılmaz, boş yere etme telâş
Selmân-ı Pâk de gelse parasız olmaz tıraş
Bir hamamda ve bir saatçi dükkânında:
Gelen gelsin saadetle,
Giden gitsin selametle.
Marangoz dükkânında:
Sefa geldin ey müsafir, ısmarla kahve içelim,
İşçi ile sohbet olmaz, bir merhaba der geçelim.
Yine başka bir iş yerinde:
Doğru olsan ok gibi elden atarlar seni
Eğri olsan yay gibi elde tutarlar seni
Menzil alır doğru ok elde kalır eğri yay,