Kazanamayanların kaybetmediği bir zamandayız artık. Halbuki eskiden ( yaklaşık bi 10 yıl önce ) her yarışın bir kazananı bir de kaybedenleri olurdu. Gerçi halâ var bir çok kulvardaki seçim ve yarışlarda.
Ancak iş siyasi rekabete gelince kaybeden kalmadı!
Mevzu kimilerine göre izafi kavramının bile kat be kat üstünde değerlendiriliyor. Sayısal veriler arasındaki fark, kazananı ve kaybedeni belirleyemiyor son on yıldır. Peki kazanan varsa kaybeden kim diye soruyoruz. Cevap “Kaybeden yok” olarak karşımızda duruyor. İşte o beynimizin bir yerlerinden dumanlar ve yanık kokuları geliyor.
Hayretle izliyoruz demeçleri! Fakat bu elle tutulur hiç bir yanı olmayan cümleleri kuran zatı muhteremin, kendinden emin duruşu karşısında, beynimiz tam bir ambole döngüsünde oradan oraya savruruluyor zihnimizle beraber..
Kazananı belli ama kaybedeni olmayan bu seçimde, ne diye gidip pusulaya mühür basıyoruz diye düşünüyorum o zaman bende.
Neden dünya kadar paralar harcanıyor bir sürü kuruma,partiye ve ajansa?
Kazananın adı hep belliyken, kaybedenin yerinde neden hiç bir isim yok?
Son on yılda nice yenilen pehlivanlar bile güreşe doymuşken, yalnız memur zihniyetine sahip bir lider doymuyor zincirleme yenilgilere!
Peki o zamanda şu soru geliyor aklıma. Yenilgiye “kazanamamak” gibi yeni bir mânâ kazandırmaya çalışan bu muhterem insanı, kaç bin ya da milyon insan gerçekten destekliyor?
Valla bana kalırsa mevzu koltuk sevdasından bile büyük! “Nedir peki öyleyse mevzu” diyenlere doğrudan Pembe panter filmindeki başmüfettiş Charles Dreyfus’un dedektif Crusoe’yu manyak derecede takıntı yapmasını örnek gösterebilirim. Crusoe’nun sürekli ayağını kaydırma girişimlerinde bulunan Dreyfus, bu işi beceremeyince sinirden nasıl eli ayağı birbirine dolanırsa, işte aynen öyle Bay Muhteremde aynı baskı altında kendini kaybediyor. Dolasıyla başarısızlığını kendince örtmeye çalışıyor.
İşte, kaybetme kelimesini lugatından çıkarmış bu pek muhterem de, başmüfettiş Dreyfus ile aynı kaderi paylaştığı su götürmez bir gerçeğe dönüşüyor.
Tamam, “dün dündür, bu gün de bugün” diye sürekli geleceğe bakmamızın gerekliliğine işaret eden güzel bir söz var evet! Ama işin suyunu da çıkartmamak lazım değil mi?
Başmüfettiş Dreyfus yapamadı bari sen yap be Bay muhterem. “Kaybettik” de bitsin bu işkence. Hem sana hem bize 😉