Ulaştırma bakanına sesleniyorum: Yayalara ehliyet mecburi olsun!

0
1897

Yürümek..

İnsanın bebeklik dönemlerinde ortalama 2-3 yaşları arasında öğrendiği bir beceri. İki ayağının üzerinde durmak ve sonrasında düşmeden iki ayağının tabanının sırayla ileri ya da geriye doğru attığı adımlar ibaret..

Peki yürümek dediğimiz şeyin doğrusu ve yanlışı yok mudur? Yolda doğru yürümek diye bir şey vardır bilirsiniz. Yolda, yolun durumuna göre, yavaş ya da hızlı yürümenin bir kuralı olur mu? İnsan sosyal bir hayatın içinde diğer insanlarla birlikte yaşamak zorunda değil mi?

Dağda yürüyen bir insanla caddede ya da bir sokakta yürüyen insanı yürüme şekli aynı olabilir mi? Elbette olmaz, olamaz.

Bir kaldırımda yürüyen insan yürüdüğü istikamette, diğer insanları rahatsız etmeden, engellemeden, çarpmadan yürüyebilme becerisine sahip olmalı değil mi?

Bu konu benim çok uzun sıkıntı yaptığım bir konudur. Kaldırımı aynı trafikteki gibi şeritler olduğunu düşünerek, geçiş üstünlüğüne uyarak ya da aniden durma yapmayarak, giderken sağdan dönerken soldan gelmek ne kadar zor olabilir ki? Söz konusu millet bizim milletimiz, hatta bizim kadınlarımız olursa çok zor olur!

Örneklere başlayayım şimdi :

Mesela önümde normal hızda yürürken sağda bir dükkanda bir giysi görüp aniden duran teyze..

Kaldırımda endi yolumda giderken, yolun kenarındaki bir dükkandan çocuk arabasıyla yolumu kestiği yetmiyotmuş gibi bir de çarpan genç anneler..

Üç kişilik kaldırımda 3 kişi kolkola giren, ve hiç acelesi olmayan genç kızlar( Hem arkadan geleni hem de karşıdan gelenin hızını keserler )

Kaldırımın ortasında karşılaşıp ( pazar arabalarıyla birde! ) yine tam yolun ortasında karşılıklı sogbete dalan 50 lik teyzeler..

Yolumdan giderken karşıdan gelen ve üstüme üstüme yürüyen ve kesin çarpacak düşüncesi ile kendimi sağa yola atmama rağmen yine de az da olsa bana çarpan teyze…

Yine kaldırımda yürürken karşıdan gelen orta yaş bir ablanın, benim ona yol verme, onunsa dikkatsizce geçmesini bir kural varmış gibi, rahat ve yayıla yayıla geçmesi…

Örnekler örnekler..

İnanın hem cinslerim, hem karşı cinse hem de kendi cinsine daha duyarlı bu konuda. Ben bunu bildiğin Trafik sürücü ehliyeti almalarına bağlıyorum. Çünkü motorlu taşıt alan bir kişi, trafik kurallarını öğrendiği için yaya trafinde de aynı araç kullanırmış gibi görüyor kendini. Şeridini koruma, sinyasil dönüş yapmama, ani duruşlar yapmama, geçiş üstünlüğü, hatalı sollamama gibi kurallar aynı yaya trafinde de var aslında. Burada tek fark insan bir araca binmiyorda kendisi bir araca dönüşüyor sanki. Yani kendini araç gibi düşünüyor. Kulakları çınlasın eniştemin ehliyet aldığım zaman bana bir nasihatı olmuştu. Kayınço derdi. “Trafikte araba kullandığını düşünmeyeceksin.Arabanın ta kendisi olacaksın” derdi. “Unutma, sen arabasın! Çünkü araba kullanmak refleks işidir. Trafikte senin ebadın, araban kadardır. Kilonda, kullandığın arabanın kilosu. Hızında arabanın hızı kadardır” derdi sağolsun.

Şimdi benim bir önerim var( size saçma gelebilir ama olsa süper olur ) sürücü ehliyeti olmayan erkek ve kadın vatandaşlara yaya ehliyeti eğitimi ve kursu verilsin. Komik mi geldi? 🙂 Evet komik geldi kesin. Ama düşünsenize bu kurs sonunda yukarıda örneklendirdiğim bir sürü teyze yolda yürüme kuralını öğrenecek 50-60 ında..

Belediyeler bu hizmeti vermekte yetkin organ olabilir meselâ.. Neyse içimi döktüm rahatladım hiç degilse..:) Herkese kaldırımda çarpışmasız günler diliyorum..